2020.10.31 21:17
Hiç unutmam, İngilizlerin alternatif futbol dergisi When Saturday Comes, 2010 Dünya Kupası’ndaki tüm maçlara uzun analizlerle yer verirken, İngiltere-Cezayir maçının, insanı karamsarlığa sürükleyen havasını anlatmak için sadece “Christ” (Tanrım) ifadesini kullanmıştı. Galatasaray – Ankaragücü maçının ilk devresini izleyince ister istemez o yorumu hatırladım. Okurlar kusura bakmasın, bu tür maçların analizini yapmak bazen işkenceye dönüşebiliyor. Hele hele Galatasaray özelinde, ortadaki problem maçtan maça ortaya çıkmıyor, neredeyse 2 sezondur varlığını hissettiren ve artık bu sezon ağırlığını iyiden iyiye hissettiren bir problem. Hafta içinde camianın kırmızı çizgisi Fatih Terim “herşey yolunda” mesajını vermiş ve kimsenin hakkında fikir sahibi olmadığı bilinmeyenler düşmanlar mağlup edilmişti. Ancak görünüşe göre bu, 10 eksikle İstanbul’a gelen, teknik direktörünün deyimiyle çoktan Koronaspor’a mağlup olan Ankaragücü’ne oyun üstünlüğü kurmaya yetmiyor ki Saracchi’nin o zaman zaman kontrolünü kaçırdığı süratli bindirmesi olmasa skor üstünlüğüne de yetmeyecekti. Galatasaray hakkında, sezon başından beri ortada olan problemlerde bir değişiklik yok elbette. Üstelik bu problemleri çözmeye yönelik bir çalışma içinde olunduğunu da sanmıyorum artık. Mesela Galatasaray antrenmanlarda hangi taktik varyasyonları çalışıyor, hangi alternatif dizilişleri deniyor, hangi duran top organizasyonları üzerine duruyor bu konuda büyük merak içindeyim. Zira, takımın şu hali bana antrenmanlar, düz koşu ve çift kale maçla sona eriyor izlenimi veriyor. Maç gününde de futbolcular sahaya gönderiliyor ve kendilerinden bu sefer yeni bir şeyler yapması bekleniyor gibi. Maçın 87. dakikasında 4’e 1 yakalanan pozisyon takımın mental durumu ile de ilgili fikir veriyor. Ahenksiz, uyumsuz, bu tür pozisyonları sık sık pratik yapmadığından ne yapacağını bilemez hale dönüşmüş bir oyuncu topluluğu.
Galatasaray’ın bir an önce teknik kadro, futbolcu maaşları ve transfer planlaması üzerinde 2-3 yıllık bir plan yapması gerekiyor. Her şeyden önce siz sportif başarıya ne kadar oynarsanız oynayın, finansal açıdan, hele hele gelirlerin bu kadar düştüğü dönemde, belinizi doğrultamazsanız başarılarınızı sürekli hale dönüştüremiyorsunuz. UEFA sıralamasında 13.lüğe gerilemiş bir ülkenin, son 37 Avrupa kupası maçında 4 galibiyet alabilmiş futbol takımının maaş bütçesi 20 milyon avroyu, büyük istisnalar dışında herhangi bir futbolcusunun aldığı yıllık maaş da 1,5 milyon avroyu geçmemeli. Galatasaray, taraftarların kendilerini uyuttuğu ve kulübün de çok sık kullandığı bu “bu forma herkese nasip olmaz” saçmalığını bir kenara bırakmalı (zaten formanın kimlere dahi nasip olduğunu geçmişten biliyoruz) ve bu kulübü basamak olarak gören, potansiyele sahip, Avrupa’nın üst düzey futbol ülkelerinin alt liglerinde oynayan, ucuz ve bonservissiz oyunculara yönelmeli. Türkiye’de şampiyonluk için kusursuz bir takım kurmanıza gerek yok. Vasatın üstü Kaleci, 2 stoper, defansif orta saha ve iyi bir sahte 9 bulduğunuzda (Elmander gibi) ligi büyük puan farklarıyla kazanabiliyorsunuz. Bunun için 6 milyon avroluk süper yıldızlara ihtiyacınız yok. Elbette bu planı al-parlat-sat şeklinde sürekli hale getirebilecek bir yönetim ve bu kadroyu idare edebilecek futbol aklına sahip bir teknik adama da ihtiyacınız var. Son ihtiyacınız olan da, ezeli rakibiniz 11 transfer yaptı diye, sosyal medyada, kadın voleybol takımının galibiyet mesajının altına bile “forveeeet” yazmayacak sağduyuda bir taraftar kitlesi. Galatasaray bu reçeteye hazır mı? Ülke hazır mı, önce bunu sormak lazım.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.